PUCİ Lazcada “inek” demek. PUCEPE çoğul hali “inekler”. İneklerle ilgili bir kitap yazdın diye söze başlasak doğru olur mu? Bu roman neyden bahsediyor?
Yanlış olmaz tabi. Kitap elbette ineklerle alakalı salt ansiklopedik bilgiler içermiyor. Ama o ineklerin vaktiyle bir halkın gündelik hayatına ve kültürüne nasıl işlediği anlatılıyor. Lazlar (özellikle de Laz kadınları) ile ineklerin arası yüzlerce yıldır fena sayılmazdı. Fakat son yıllarda özellikle son otuz-kırk yılda Lazların yaşantıları hızla değişti. Köyleri ve köylüleri şehirleşti. İstekleri ve arzuları da öyle, şehirde yaşayanınkiyle aynı arzulara sahip olmaya başladılar. Köy hayatı yetersiz bulundu ve gençler okuyup “hayatlarını kurtarmak” adına köylerini terk ettiler. Roman genel olarak bu değişim süreciyle alakalı, özel olarak ise bu değişime direnen ineklerle.
Romandan bahseder misin? İnekleri huzursuz eden şey neydi ki direnme kararı aldılar?
Bu soruyu onlara sorsaydınız eğer size “Söze nerden başlayacağımızı bilemiyorum!” diye cevaplarlardı. Yüzlerce yıldır içli dışlı oldukları insanoğlu onlara (ve doğasına) sırtını döndü. Otlaklarını talan edip kendilerini ahırdan bozma izbe yerlere tıktılar. İneklerle alakalı sorun çok, ama romanın anlatıldığı köydeki ineklerin asıl derdi köye maden ocağı açmak isteyen şirketin varlığıdır. Onları asıl korkutup mücadeleye sokan şey bu. İnsanoğlunun söz konusu yağmacılara olan kayıtsızlığı buna zorluyor.
İnekleri özellikle seçmende bir neden var mı? Daha güçlü hayvanları bu mücadeleye sokabilirdin. İnekleri bu mücadelenin öznesi olarak seçmendeki amaç nedir? Sadece boynuzları olduğundan mı? Daha mitolojik bir hayvan seçebilirdin? Örneğin Unicorn…
Unicorn’u kızım seçebilirdi. Ama ben çocukluğumdan beri inekleri bilirim, sütüyle yoğurt peynir yapılan bir ayı ya da kurt görmedim hiç. Ya da gübresiyle bostanların şenlendiği, o hastalandığında ev halkının da hastalandığı bir kartal, koca bir öküz veya başka bir hayvan… Bu sebeple köyümüzün en güçlü hayvanı inekti. Babaannem ineklerine isimler verirdi, annem de öyle. Onun ataları da… İnek hepsi için kıymetli bir varlıktı. Bölge insanı için inek gündelik hayatta bu kadar başat bir rol alırken, köyü kurtarmak için pek tabi onlar önayak olmalıydılar. Bunun dışında insanoğlunun ileri zekâ, ineklerin ise akıldan kıt varlıklar görülmesi, bir tezat oluşturacak ve akıllı insanın başlatması gereken direnişi, akıldan yoksun görülen ineklerin başlatması bir ironi yaratacaktı.
Romandaki köyü bir kenara bırakırsak Doğu Karadeniz’de durum gerçekten vahim mi?
İnsanlar Doğu Karadeniz’i yeşilin başkenti olarak tanımlıyor. Abartılan aslında bu. Bölgede yaşayan biri olarak söylüyorum, uzak sayılmayacak yıllar içerisinde orman namına bir şey kalmayacak. Doğu Karadeniz’in köylerinde ormanlar hızla çay tarlalarına dönüştürülüyor. Hem yeşil renk aldatıcıdır. Doğu Karadeniz’in yeşili için en büyük sorunlardan biri, diğer başka bir yeşilin var olmasıdır. Çay… Çay da yeşildir. Çay tarımı bölgeyi tümden değiştirmektedir. Kontrolsüz ekimi, ekonomik kaygılar taşıyan köylülere cesaret veriyor. Geçmişte çok çeşitli ürünlerle geçimini sağlayan köylüler adeta çılgınca çay tarımına yönlendiriliyor. Çay bitkisi kendisinden başka ağacın yaşamasını istemez. İstediği şartları yerine getirmezseniz verimini düşürür, size az para kazandırır. Ama ortasındaki ya da civarındaki ağaçları keserseniz gölge etmezler ve verimi arttırırlar. Sinsi bir yeşildir çay. Öylesine hızlı yayılıyor ki; çocukluğumda ormanların ucu bucağı yoktu. Şimdilerde ise o ormanların çok büyük çoğunluğu çay tarlalarına dönüştü. Çay tarlaları hatırına yeni yeni yerleşim yerleri oluşturuldu. Mono kültürel tarım bölgenin kimliğini tümden değiştirdi ve değiştirmeye devam ediyor. Bu ve benzeri birçok sorun yüzünden Doğu Karadeniz’de durum gerçekten vahim.
Romanda iç içe geçmiş iki hikâye anlatılıyor. Açıklar mısın?
Evet. Ana karakter Fikri Hocanın uzun yıllardır tamamlamaya çalıştığı bir öykü. Çocukluğunu, çocukluğunun geçtiği dönemi yazıyor. Şimdi kaybolmuş fakat o zaman henüz kaybolmamış olanları… Doğasını, dostluklarını, inekleri… Fikri hoca özlemini duyduğu her şeyi kendi öyküsüne ekliyor. Bu sayede öyküsünü kendisi için bir kaçış yeri olarak görüyor. O öyküsünün de kahramanı bir beyaz inek. Çay tarlasına çevrilmemiş otlaklara sahip; geleneksel mimarisi bozulmamış, köylülerin şehir hayatı için yanıp tutuşmadığı bir köyü anlatıyor. Köyündeki İmamla anlaşamamasına rağmen, öyküsündeki İmam oldukça övülesi, güzide bir adam olup çıkıyor.
Fikri hocadan biraz daha bahsetmeni istiyorum, nasıl bir karakter?
Hoca, tam bir doğa dostu. Köyünü, doğasını, atalarından kendisine miras kalanları muhafaza etmek isteyen aydın bir insan. Modernizm sonrası sürecin insan evladına yıkımdan başka bir şey getirmeyeceğine; insanları tekleştireceğine, duygusuzlaştıracağına ve hatta robotlaştıracağına inanan emekli bir öğretmen. Fukuyama, teknolojik gelişmelerin insanların sınırsız istek ve ihtiyacını çok hızlı bir şekilde karşılayabildiğinden bahsediyor. Bunun sonucu olarak da kültürel ve tarihsel geçmişlerinden bağımsız, insanların homojenleştiğini iddia ediyor. Gelenek ve göreneklerin, dillerin ya da kısacası bizleri farklı kılan tüm özelliklerimizin benzeşmesi… Fikri hoca işte bunu tehlikeli buluyor.
Fikri hoca roman boyunca duygusallığı göze çarpıyor. Çok çabuk umudu kırılabilirken, hemen sonrasında devrimci ruhu ateşlenebiliyor.
Gençlik yıllarında devrimci olduğu bir gerçek. Köyünde başardığı da bir devrim. Anlatılan bir kurgu fakat Doğu Karadeniz’in birçok ilçesinde köyünde (örneğin Fındıklı) benzer mücadeleler verildi ve verilmeye devam ediyor. Bu sayede köylüler, kendilerine ait olanı koruyabiliyorlar. Sorun yeterince kolektif hareket edilememesi. Başka bir neden de doğa ve kültürel mirasın korunmasında ağırlıklı olarak seküler çevredeki insanların bu talanlara karşı çıkışı. Eğer bu mücadeleyi karşıt çevrelere de yayabilirsek işte o zaman doğayı koruyabileceğiz. Kimsenin bunun için devrimci ya da sosyalist olmasına gerek yok. Teist ya da ateist… Tabiat ananın veya tanrının bir emanetiyse bu, asgari düşüncelerde birleşip savunmamızı yapabiliriz. Fikri hoca bunu başarmak istiyor. Bu sorunun hepimizin sorunu olmalı.
PUCEPE eko-kurgu ya da eko-edebiyat türünde bir çalışma. Bu türe Yeni İnsan Yayınevi farklı bir sayfa açtı. Ayrıkotu yayınlarında bu türde başkaca çalışmalar görecek miyiz?
Yeniinsan yayınevi, Ayrıkotu yayınları ve kolektifteki arkadaşların hayat amaçları doğa dostluğuyla perçinlenmiş. Yayınlarında çevre ve tabiat hassasiyeti olsun istemeleri çok önemli. Bu çizgide daha yüzlerce kitap yayınlayacaklarından benim şüphem yok. Başkaca çalışmalar da görebilirsiniz pek tabi.