FOTOĞRAF EDOUARD PLANTE-FRÉCHETTE
Ariane Lessard, Kasabanın Kadınları kitabının yazarı
Bu düşündüğünüz gibi bir gençlik romanı değil. Evet gençlik romanı ama düşündüğünüz gibi değil: Romantizmi unutun, şiddeti düşünün. Psikolojik ama aynı zamanda fiziksel. Çünkü evet, kızlar da kaba olabilir. Kendilerine doğru. Ama aynı zamanda başkalarına karşı da. Şüpheniz mi var?
Pek çok kişinin günümüzün yeni feminist seslerinden biri olarak kabul ettiği Ariane Lessard’ın hem karanlık hem de rahatsız edici, biraz gotik ikinci romanı Kasabanın Kadınları’nı kabaca bu şekilde özetleyebiliriz.
Genç yazar, kadınlara yönelik şiddeti ele aldığı Randevu romanından sonra Feue’da (Fransızca orijinal adı), kadınlar arasındaki şiddetin dünyasına dalıyor: “Kadınların birbirlerine ve aralarındaki şiddete” diye kendi kelimeleriyle bu romanını özetliyor.
Hemen söyleyelim ki Ariane Lessard bu iş için pek de fiziksel bir görünüme sahip değil. Narin, yumuşak ve düşünceli bir sesi var, çekingen bir tip olduğunu gizlemiyor. Yalnız yaşıyor; verimli bir hayâl gücünü çağrıştıran delici bakışıylarıyla. Agresif olmaktan başka her şey var bu bakışlarda. Paradoksal mı? Belki de değil!
Bir güneşli cuma öğleden sonra, yine keyifli bir röportaj sırasında, “Kadınsı olandaki korku olasılığı her zaman ilgimi çekmiştir” demişti. “Gri alanları keşfetmeyi seviyorum.”
“Kendimi tekrar etme riskini göze alarak: Karanlık, üzücü, hatta zaman zaman kaygı uyandırıcı ve tek seferde okunabilir romanlar yazıyorum” diyor. Adından da anlaşılacağı gibi (Romanın İngilizce adı Kız Okulu) hikâye bir okulda, daha doğrusu yatılı okulda, ormanın yanı dışında nerede olduğunu bilmediğimiz bir yerde, hatta belki olmayan bir yerde ve her şeyden önce “zamansız” bir mekanda geçiyor. Zamanın dışında. Her ne kadar mevsimler olsa da. Söz konusu okuldaki isimleri başka bir çağa ait olan (yazarın ilkokul arkadaşları olduğunu öğreniyoruz) kızların yaşları 10 ila 20 arasında.
Her şey Ariandre’nin, Annette’i itip kaçmadan önce ittiğini itiraf etmesiyle başlar. “Annette’i ittim çünkü o aptaldı.” Çok ham ve gerçek gibi görünüyor. Daha sonra erkek çocuk olup kardeşlerinin yanına dönmek isteyen Corinne gelir. Sonra aynı Corinne’in kedi tırnakları gibi keskin tırnakları olduğunu ve Jeanne’i kanayana kadar tırmaladığını söyleyen Colette. Sonra sessizliği içinde “duvarla çevrili”, kendini duraklama veya noktalama işareti olmadan ifade eden dilsiz Diane (“Kesikler gibi bıçağım gibi tutunurken sanki batıyormuşum gibi sanki yüzüyormuşum gibi sanki yokmuşum gibi”). Ormandaki ağaçların etrafını saran Diane. Ve birkaç tane daha. Öğretmenleri de unutmadan: Leydi Dominique, Leydi Anne ve Leydi Angoisse.
Sırasıyla her biri yarı lirik, yarı mistik, bazen opak, her zaman kendine yönelik, bazen hayâl gücünü, paranoyasını, büyücülüğünü veya şehvetini açığa vuran kısa bölümlerde bu şüpheyle tekrar konuşur; şiddet ve gizli kötülük.
Yazar şöyle devam ediyor: “Bu, ergenlik ruhuna bir tür giriş ve müdahale etmeden yazmayı seviyorum çünkü bu kızların sözlerini doğrudan biliyoruz. Kadınsı, feminist bir evren, erkekliğin hemen hemen hiç olmadığı.”
Evet, kasıtlıydı: “Bu kadınsı sesi serbest bırakmak istiyordum ve kız okulunda erkek varlığını görmekte zorlanıyordum. Evet, gönüllülük esasına dayanıyor, tamamı kadınlardan oluşan topluluklar oluşturmak önemli. Edebiyatta da, hayatta da yeterince erkek var…”
Bununla birlikte, bu topluluğun mutlaka iyilik sağladığı söylenemez. Tam tersine. Yatılı okulun kapalı kapılarının arkasında her türlü drama oldukça güçlenmiştir. Her düşünce, her işkence yeşermiştir. Ariane Lessard, kendisinin bir ergen olarak “başkalarıyla birlikte olmak üzerine açıkça çok fazla kafa yorduğunu” saklamadan, “Ama her anlatıcı kendi adına düşünmek yerine konuşsaydı nasıl olurdu?” diye soruyor.
Şok edici ve rahatsız edici, dolayısıyla özellikle çatıştığı için: “Öfke ve şiddetle yaşayan bir kız gerçekten hoş karşılanmıyor. Bunun hakkında konuşmuyoruz. Bunu gerçekten gösteremiyor ve dolayısıyla bu ancak içsel olarak deneyimleniyor” diye belirtiyor.
Gerçek hayattın içinden konuşan yazar, manastırda yaşayan kız kardeşlerden oluşan bir manastırın yanında büyümüş. Burası onu her zaman büyülemiş. “Oldukça gotik ve korkutucu bir evrendi”, uzun koridorlarıyla Stanley Kubrick’in Shining tarzı bir evrendi ki bunu romanda bir şekilde buluyoruz. “Çok gençtim” diye itiraf ediyor, “Korku sinemasına ilgi duyuyordum. Ben de bu manastırdan dehşete düştüm. Ama bu korkunun içine girme hissini ilginç buluyorum.”
Yani eğer böyle hissediyorsanız bu kitap tam size göre. Korkunç bir akşamda “patlamış mısırla” okumak için Ariane Lessard bir gülümsemeyle sözlerini bu kelimeyle bitiriyor.
Kasabanın Kadınları
Ariane Lessard
Fransızcadan Çeviren: Adile Zeynep Yarsuvat
Ayrıkotu Kitap
160 sayfa
Yazar Hakkında – Ariane Lessard
1990 yılında Lévis (Kanada) de adanmış rahibelerin yaşadığı bir manastırın yakınlarında doğdu.
ikinci romanı Kasabanın Kadınları (Feue), Mèche yayınlarından 2018 yılında yayımlandı. 2019 yılında yine Mèche yayınlarından Zodiaque’da astroloji ile ilgili yazılar yazdı. Zinc ve LeTres Quebécoise dergilerinde makaleleri yayımlandı. İnstagram da kısa yazıları ve fotoğrafları yayımlanmaktadır. École pour filles, diğer bir romanıdır. Kısa yazımlar, fotoğraflar, desenleri konu alan bir kitap üzerinde çalışmaktadır. Montreal’de yaşamakta ve kendi blogunda yazılar yazmaktadır.
Çevirmenin Notu
Kitabın orijinal ismi Feue kelimesi vefat etmiş kadın (merhume) anlamının yanı sıra, Fransızcada, söylenişleri aynı ama anlamları farklı kelimelerdendir. (Homonymes) ateş, yangın kelimeleri de aynı şekilde söylenir, (feu-feux) ve aslında vurgulanmak istenen yangın, yok oluş, eski değerler, kadının toplumda yeri, nesiller boyunca yok olan aileler, söylenmiş, söylenmemiş aile hikâyeleri, erkek toplumda cinselliğin ve kadının kullanılması olabilir.
Asonans Dergisi‘nde yayınlanmıştır.