Yazma tutkusunun sizde kıvılcımlarını oluşturmaya başladığı “an”, ne zamandı?
Çok yoğun okumlar yaptığım ve bu okumalardan notlar almaya başladığım dönemdi. O da liseyi bitirdiğim yıllara denk geliyor.
Okur sürecinden yazarlığa geçişinizde, sizi en çok etkileyen şairler, yazarlar, sanatçılar veya bunlar dışındaki isimler kimlerdi?
Sayısız isimler sıralayabilirim. Türk ve Dünya edebiyatının o güçlü klasiklerini yaratmış yazarlardan tutun da, Türk ve Dünya şirinin önde gelen isimleri; o yıllarda tiyatro ve sinema sanatına duymuş olduğum tutkunun yarattığı sayısız oyunlar ve filmler; bu oyunları ve filmleri yaratan yönetmenler ve oyuncular… Çevremdeki birikimli ve duyarlı kişiler…
Uzun bir dönem, çeşitli gazetelerin kültür-sanat sayfalarında yazdınız. Hatta bu gazetelerden birinin, haftalık periyotlarla çıkardığı kültür-sanat ekinde “Dükalığın Ötesi” başlıklı sayfanız da bulunuyordu. Gazetelerde ve onların eklerinde yazmanın edebiyatçı kimliğiniz üzerinde veya edebiyatçı kimliğinizin onlar üzerinde ne gibi etkileri oldu?
Bir şair ve edebiyatçı olarak buralarda yazmakla, bir edebiyat, sanat ve şiir dergisinde yazmak arasında neredeyse hiçbir fark yoktur. Tek farkı, gazetelerde yazdıklarınızı biraz daha kısa tutmaktır; eğer yazdığınız bir makale değilse… “Dükalığın Ötesi”ne gelince: Bu sayfayı uzun bir süre yazdım ve çok büyük keyif aldım. Bu sayfa, “Dükalık” olarak adlandırılan ve her şeyin merkezi olarak kabul edilen İstanbul’un dışında da şiirin, edebiyatın, sanatın ve hareketli bir kültür ortamının var olduğunu dile getirmek, buralarda üretilenleri okura taşımak gibi bir içeriğe sahipti.
Okurun bir kitabı tercih etmesinde, o kitabın taşıdığı adı mı, yoksa kapak tasarımını mı vurucu bulursunuz?
Her iki faktörü önemsemekle beraber, asıl kitabın içeriğine bakmak gerektiğine inanırım. Kitap hangi türü içerirse içersin, ne kadar güçlü bir anlatıma, kendi alanında ne kadar içerikli ve incelikli olduğuna bakarım. Bilinçli okurun da, bunu yaptığına inanırım.
Yeni kitabınız “Şairsel Mevzular”a gelecek olursak… Hazırlanış sürecini kısaca aktarabilir misiniz?
“Şairsel Mevzular”, 2007-2022 arasında çeşitli dergiler, gazeteler ve gazetelerin kitap eklerinde yayımlanan inceleme-deneme türündeki yazılarımdan oluşmaktadır. Şairler, yazarlar, aydınlar, edebiyat ve şiir dünyasını çok yakından ilgilendiren konular, kendi alanlarında ilgi gören yapıtlar üzerine yalın, çarpıcı bir dilin kendini rahatlıkla gösterdiği, bilgelik taslamadan, okuru içtenlikli ve sorgulayıcı bir yolculuğa çıkarmanın peşinde olan bir çalışma. Tüm bu yazıların bir kitap altında bir araya gelmesi, derli-toplu ve bütünsellik oluşturması, okura bu şekilde uzanmasını oldukça önemli buluyorum.
“Şairsel Mevzular”, son derece çarpıcı bir eser adı… Nasıl belirlediniz?
Edebiyatın birçok türünde ürünler vermeme rağmen, yazınsal kimliğimin merkezini şiir oluşturmaktadır. Diğerleri, yazınsal yaşantımın ara duraklarıdır. Hangi konu üzerine yazarsam yazayım, şair olmanın yoğun getirisi vardır üzerimde. Bu anlamıyla da, kitaba çarpıcı ve metaforik (imgesel) bir isim gerekiyordu; öyle de oldu.
“Şairsel Mevzular”da, şiir dünyasının çok önemli isimleri ve onlara dair yazılar bulunuyor. “Cahit Zarifoğlu Şiirinde Cemal Süreya İzleri ya da Bir Benzerlik Kurma Çabası” başlıklı yazınız özellikle dikkatimi çekti. Bunların çok önemli olduğunu ve bizde çok fazla yapılmadığını düşünüyorum. Yanılıyor muyum?
Şiir üzerine akademik çalışmalar yapan çok değerli şairlerimiz var. Bu türden çalışmalar, geçmişte olduğu gibi bugün de gerçekleştiriliyor. Ancak bu tür çalışmaları yine şiir dünyasında olanlar, şiire ilgi duyanlar takip ediyor. Bu konular üzerine, şiir dünyasının kendi içindeki tartışmaları oldukça sıcak. Ancak dışarıdan duyulmuyor ve önemsenmiyor.
Kitabınıza aldığınız şairleri, yazarları, aydınları ve konuları kaleme alırken, neleri ölçü aldınız?
Kitabıma girmiş tüm bu isimlerin ve eserlerin samimiyetine, inceliğine; şiir, edebiyat, sanat ve kültür hazinemize katmış oldukları güzelliklere inanmış biriyim. Diğer türlü, bir kitapta neden bir araya gelmiş olsunlar ki? Birçoğu ile karşılaşmam ise, ilginç tesadüfler sonucunda gerçekleşti. Hepsinin bana kattıklarını ve bende yarattıklarını unutamam. Hepsine şükran ve teşekkür borçluyum.
Türkiye’de şairlerden beklentiler her zaman çok yüksek olmuştur. Bu nedenle; önemli şairlerimizin neredeyse tamamının siyasetle yakından ilgili olmaları kaçınılmaz hâle gelmiştir ya da onları siyasetle bir araya getirme çabasına girilmiştir. Bu konuya dair bakış açınız nedir?
Neden bu kadar anlam yüklendiğini ve beklentiye girildiğini ben de anlamış değilim. Onların toplumu değiştirip, dönüştürmek gibi görevleri yoktur. Zaten böyle bir güçleri de yoktur. Şairler, edebiyatçılar, sanatçılar; güzellikten, incelikten, estetikten ve çağrışımdan yanadırlar. Onların yarattıkları eserler, olsa olsa algıları değiştirmeye ya da insan yaşantısını zenginleştirmeye yarar. Ama toplumu değiştirmek gibi bir durum, onlar açısından çok ağır bir görev. Siyasetle ilişkilerine gelecek olursak: Siyasetle ilgilenmelerini son derece doğal karşılayabiliriz. Ancak siyaseti eserlerine bulaştırmalarını doğru bulmuyorum.
Son olarak; edebiyat, gündelik hayatımızın neresinde?
Edebiyatı günlük hayatımızdan çıkardığımızda, hayatımızın ne kadar sığ ve kurak olduğunu görürüz. Edebiyat renk ve incelik demektir. Edebiyat; sağduyu, hoş görü ve vicdan demektir. Bu kavramların, gitgide önemini yitirmesi, bunların yerine başka değerlerin ikame olması, edebiyatla olan bağımızın zayıflamasından kaynaklanıyor olabilir mi?
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.