Nawal El Saadawi ile röportaj

Kadınlar Yalnızca Dinin Gizlediği Ya Da Makyajın Perdelediği Bedenler Olmaya İtiliyor”: Nawal El Saadawi Günümüz Feminizmi Üzerine

Röportaj: SARAH RAPHAEL Çeviren: Lara Güngör

Röportaj tarihi : 7 HAZİRAN 2018 Çeviri tarihi: 20 ağustos 2023

Refinery29’da bu hafta ekranlarınızı ve zihninizi 50 yaş üstü ilham verici kadınlarla dolduruyoruz. Neden mi? Çünkü gençliğe takıntılı bir kültürde yaşamak herkes için yorucu. Yaşlanmak bir ayrıcalıktır, korkulacak bir şey değil. Hayat Şurada Başlar‘a hoş geldiniz…

Arap dünyasının önde gelen feministlerinden 86 yaşındaki Nawal El Saadawi ile yaptığım röportajdan eve dönerken, içinde kaydın bulunduğu çantamı göğsümde sıkıca tutuyor ve motosikletli bir hırsızın onu kapmasından korkuyordum. O anda onun sözlerini kaybetmekten daha kötü bir şey düşünemiyordum.

Nawal, kraliyet düğününün olduğu gün Londra’daki Southbank Merkezinde, anılarını kaleme aldığı Isis’in Kızı ve Ateşin İçinden Geçmek adlı kitaplarının yeniden basılması vesilesiyle bir konuşma yaptı. Sahneye çıktığında ayakta alkışlandı ve 86 yıllık bir meydan okumayla yumruklarını havaya kaldırdı. O gün izleyicilere, her yıl doğum gününde köktendincilerin Facebook’ta öldüğüne dair bir söylenti yaydığını söyledi – “Ama ben hayattayım!”

Waterloo’daki otelinde buluşmamızdan bir gün önce Nawal, Channel 4 News’te Krishnan Guru-Murthy ve BBC’nin Hard Talk programına röportaj verdi ve sunucu Zeinab Badawi ile “tartıştı”. Badawi, Nawal’ın çocukken yaşadığı kadın sünneti ve (pek çok şekliyle) ataerkil baskı gibi hayatı boyunca yorulmak bilmeden karşı kampanya yürüttüğü konular hakkında “daha az açık sözlü” olmayı düşünmesini önerdi. Nawal kararlı bir şekilde cevap verdi: “Hayır, daha açık sözlü olmalıyım, daha agresif olmalıyım çünkü dünya daha agresif hale geliyor ve insanların haksızlıklara karşı yüksek sesle konuşmasına ihtiyacımız var. Ben yüksek sesle konuşuyorum çünkü öfkeliyim.”

Kalın beyaz saçları ve pek çok yaşam ve ölüm görmüş ama sürekli neşeli bir gülümsemeye dönüşen sert gözleriyle Nawal güç ve bilgelik saçıyor. Hayatın kendisi için zor olduğunu söylüyor: “Sürgün, hapis, ölüm tehditleri, üç boşanma ve tüm bunlar zordu ama bereketli bir hayattı ve yine olsa yine aynı şekilde yaşardım” diyor gülerek.

Dünya çapında 20’den fazla dilde yayınlanan 50’den çok kitabın yazarı olan Nawal, 1931 yılında Mısır’ın bir köyünde doğdu. Okulda sınıf birincisiyken, 10 yaşında, talipleri gelmeden hemen önce dişlerine patlıcan sürüp onları siyaha boyayarak çocuk yaşta evlenmekten kıl payı kurtuldu. Nawal yazılarında kurgu ile otobiyografi arasında bir fark görmüyor, çünkü muhtemelen hayatının her aşaması kurgudan daha garip olmuş. İlk kitabını – Souad Adında Bir Çocuğun Günlüğü – 13 yaşında yazdı, ancak o zamanlar yazarlığı uygun bir kariyer seçeneği olarak görmediği için doktorluk eğitimi aldı ve göğüs cerrahı oldu. Yıllarca Mısır’ın yoksul köylerinde doktor olarak çalıştıktan sonra, Nawal yolunu değiştirerek psikiyatrist oldu. 1972’de yayınlanan ilk kurgusal olmayan kitabı Kadınlar ve Seks yasaklandı ve içeriği nedeniyle Mısır Sağlık Bakanlığı’ndaki Halk Sağlığı Müdürlüğü işini kaybetti. Kitapta kadın sünneti ve kadın bedenine karşı işlenen diğer suçlar eleştiriliyordu; örneğin köylerde gelinlere düğün gecesi kızlık zarını bozarak ‘bekaret’ testi yapan kadınlar (dayas). Nawal bugün de Mısır’da bir milletvekilinin üniversiteye giriş sınavı olarak kızlara bekaret testi yapılmasını istediğini söylüyor.

Nawal, Arap dünyasında kadınlara uygulanan baskıya açıkça karşı çıkan ilk kişilerden biriydi, bu nedenle de Arap dünyasının önde gelen feministlerinden biri olarak anılıyor. Mısırlı babamın ona hayran olduğunu söylediğimde şaşırarak ” Mısır’da birçok erkek – babalar ve kocalar – beni sevmiyorlar çünkü kızlarını ve eşlerini onlara karşı isyan ettiriyorum!” diyor.

1975 yılında en iyi bilinen kitaplarından biri olan ve psikiyatrist olarak çalışırken tanıştığı bir kadının gerçek yaşam öyküsünü anlatan Sıfır Noktasındaki Kadın‘ı yayınladı. Firdaus adındaki bu kadın, kendisini istismar eden çok sayıda erkekten birini öldürdüğü için asılmayı bekleyen bir seks işçisiydi. 1977’de Havva’nın Gizli Yüzü‘nü yayınladı ve bir köy doktoru olarak namus cinayetlerine, cinsel istismara ve kadın sünnetine tanıklık ettiği deneyimlerini belgeledi.

Nawal, tüm din ve kültürlerden kadınlar tarafından ama özellikle Arap dünyasındaki Müslüman kadınlar tarafından okunan bu heyecan verici metinlerin yazarı olarak ün kazandıkça, köktendincilerden ölüm tehditleri almaya başladı ve bir Suudi gazetesinde yayınlanan “ölüm listesine” alındı. 1981 yılında evinde tutuklandı ve cezaevine gönderildi. Orada anılarını, yanındaki hücrede yaşayan bir seks işçisine ait göz kalemini kullanarak tuvalet kâğıdına yazdı. “Çok zordu!” diyor gülerek ve ne kadar zor olduğunu oturduğumuz masanın üzerindeki bir parça mendile adını yazarak gösteriyor. Ancak Nawal’ın gözleri, genel olarak “iyi bir deneyim” olduğunu söylediği hapishanedeki zamanından bahsederken parlıyor. “Hapse girdiğimde zaten 50 yaşındaydım – yeterince olgundum – yani hayatta kalabilecek kadar güçlüydüm. Bu bir savaş ama devam ediyorsunuz. Fethediliyorsunuz ve sonra fethediyorsunuz. Kırılmıyorsunuz. Hapishanede gerçek hayatla yüzleşiyorsunuz.

Nawal El Saadawi & Sarah Raphael

Hapishane ölüm gibidir, sürgün gibidir, hayatınız boyunca çok korktuğunuz korkunç bir şeyle yüzleşirsiniz – ki hapishaneden, ölümden, sürgünden, yalnızlıktan, her şeyden çok korkuyordum ama yaşayınca korkumu yendim. Korkularınızı yenmek için bunlarla yüzleşmeniz gerekiyor.”

Nawal sürekli olarak kadınları korkularından kurtulmaları için cesaretlendiriyor. “Ne kadar cesur olursanız, o kadar kimse size dokunamaz,” diyor bana. Her zaman bu kadar kendinden emin ve cesur olup olmadığını sorduğumda, hayır, yavaş yavaş oldu diyor. Bana “Sen de güçlü ve kendinden emin değil misin?” diye soruyor. Ben de “Hayır! Kendimi o kadar güçlü ve özgüvenli hissetmiyorum” dediğimde, “Ah, belki de bunun nedeni bir savaşa ihtiyacın olmamasıdır. Hakların için savaşmadın, onları buldun, bu yüzden rahat ve sakinsin. Her şey yolunda! Bu iyi bir şey! Ama ateşin içindeyken, ateşin içinden geçerken, gittiğin her yerde engellerle karşılaştığını hissettiğinde ve bunu aşmaya çalıştığında, devam etmek için sert kemikler geliştirirsin.”

Nawal’ın feminizmi çok güçlü çünkü mecburi. Haklı, haklarım için savaşmadım, onlar bana verildi. Onun sözleri bana feminizmin katmanları ve dalgaları hakkında ve tanıdığım bir avuç gerçekten sert, güçlü kadınlar ve onların böyle olmak için nelerden geçmek zorunda kalmış olabilecekleri hakkında düşündürüyor. “Üç kocamı boşadım, biliyor musun?” diyor şaşkınlıkla, “İkinci kocamı öldürmekle tehdit ettim – evet – benden boşanmayacağından korktum, çünkü Mısır’da kocanızı boşayamazsınız. Ama onu korkutmayı başardım!” Anılarında, Nawal’ın öldürmekle tehdit ettiği kocasının aylardır yazmakta olduğu romanını pencereden attığını, çocukluk fotoğraflarını, nüfus cüzdanını ve Tabipler Birliği kartını yırttığını ve “[…] bana saldırdı, boğazımı sıktı ve beni boğmaya başladı.” diye yazıyor.

Ancak kendi kuşağının diğer üyeleri gibi Nawal da feminizm konusunda hep popüler değil. Örneğin, Müslüman kadınların (ya da herhangi bir dine mensup kadınların) saçlarını ya da yüzlerini örtmelerine karşı duruyor. Müslüman bir ailede yetişen Nawal, bir noktaya kadar dindardı ama sonra bunu şiddetle reddetti. Ona peçe hakkındaki görüşlerini sorduğumda şöyle diyor: “Herkes fiziksel peçe ile çok ilgileniyor – dini İslami peçe. Ama görmediğimiz şey zihnin örtüsüdür. Hepimiz eğitimle, dinle, ataerkillikle, korkuyla, evlilikle, ahlâk kurallarıyla zihnin örtüsüne maruz kalıyoruz. Kadınlar olarak, farkında olmasak da her zaman gizlenmeye, örtünmeye itiliyoruz.” Öğrendiğime göre Nawal, çok ağır makyaj yapan kadınlara ve Kim Kardashian gibi Amerikalı ünlüler tarafından popülerleştirilen ‘çıplak feminizm’ türüne de peçe takan kadınlar kadar karşı. “Mısır’da çelişkiler var çünkü Mısır’ın İslamlaştırılması ve Mısır’ın Amerikanlaştırılması söz konusu. Çıplaklık ve örtünme el ele gidiyor.

Amerikalılar gibi bazı Mısırlı kadınlar da göğüslerini gösteriyor, mini etek giyiyor ve bolca makyaj yapıyor, diğer kadınlar ise çok peçeli. Ortada İslamlaşmaya ve Amerikanlaşmaya uyum sağlayan kadınlar var, yani başlarını ve saçlarını örtüyorlar ama göbeklerini çok düşük kotlarla açıyorlar ve karınları görünüyor. Yani aslında kadınlar hem İslamlaştırma hem de Amerikanlaştırma tarafından baskı altında tutuluyor.”

Nawal, Isis’in Kızı‘nda, makyaj yapan ve vücudunun ve yüzünün istenmeyen kısımlarındaki tüyleri her zaman alan tipik bir Mısırlı kadın olan annesine kıyasla şöyle yazıyor: “Ben hiçbir zaman makyaj, pudra ya da herhangi bir tür maske altında saklanmadım, köleci toplumla birlikte doğan ve bize sınıf ve ataerkillikle aktarılan bir kadınlığa inanmadım. Annem birçok şeye isyan etti ama yine de onunla paylaşmadığım bazı kadınlık özelliklerine sahip çıktı.” Makyaj, epilasyon ve bugün kadınların yaptığı tüm bu şeyler hakkında ne düşündüğünü sorduğumda, pozisyonunu yeniden ortaya koyuyor: “Kadınlar sadece beden olmaya itiliyor – ya din altında gizlenmeye ya da makyajla perdelenmeye. Onlara dünyaya gerçek yüzleriyle bakmamaları gerektiği öğretiliyor – yüzlerini bir şekilde saklamaları gerekiyor. Her ikisi de kadınların ezilmesi açısından çok önemli, kadınlar gerçek olmaya, kendileri olmaya teşvik edilmiyor, saklanmaya, toplumun istediği, dinin istediği, erkeklerin istediği gibi olmaya teşvik ediliyorlar.”

Nawal ile konuşurken nihayet “kesişimsel feminist” terimini tamamen anladım. Peçe, kadın sünneti, çocuk yaşta evlilik, tek eşlilik gibi görüşlerinin hiçbirini tek bir mesele olarak ele almıyor; bunları her zaman emperyalizm, sömürgecilik, tarih, siyaset, din ve sınıfla ilişkilendiriyor. “Kadınlar medya tarafından, kapitalist, ataerkil, ırkçı medya tarafından kandırılıyor” diyor bana. “Beyinleri yıkanıyor, bu yüzden özgür oldukları izlenimine kapılıyorlar ama özgür değiller. ‘Göğsümü açarsam ve düşük kot giyersem özgür olurum’ diye düşünüyorlar ama tam tersi, bu benim bir seks objesi olduğum anlamına geliyor. Örtünen kadın da kendini bir damga olarak görüyor, o yüzden örtünüyor. Feminizm tek bir şey değildir, birçok feminizm türü vardır: liberal feministler, sosyalist feministler, İslami feministler, Yahudi feministler, Hıristiyan feministler – birçok türü vardır. Gerçek feminizm hem ataerkillikten hem de kapitalizmden özgürleşmiş kadındır. Ataerkil baskı, sınıf baskısı ve dini baskı birdir.”

Ona göre bir kadını güzel yapan şey özgüvendir. “Bu karakterdir, bir kadının nasıl konuştuğu, nasıl hareket ettiğidir. Güzellik zekâ ile ilgilidir; ‘Bu güzel bir kadın çünkü zeki’ dersiniz.” Büyük feminist Nawal El Saadawi’ye hiç kıskançlığa ya da diğer kadınlarla sosyal karşılaştırmaya yenik düşüp düşmediğini sorduğumda şöyle yanıtlıyor “Kıskandığınız zaman, kıskanacak vaktiniz var demektir – ve ben çok meşgulüm! Fikirlerime dalmış durumdayım, bu yüzden yürürken bazen kimseyi görmüyorum! Belki benden daha yaratıcı insanları kıskanırdım… Bilmiyorum… Onları henüz bulamadım!” diyerek gülüyor.

Nawal 20 yıl boyunca Amerika Birleşik Devletlerinde sürgünde yaşadı ve Duke Üniversitesi’nde kendisini özetleyen iki kelime olan ‘Yaratıcılık ve Muhalefet’ adlı bir ders verdi. Yaratıcılık onun en değer verdiği şey ve bunun kıskançlık ve yalnızlık gibi modern yaşamın pek çok muammasının cevabı olduğuna inanıyor. “Zihniniz yaratıcı düşünceyle gerçekten meşgul olduğunda, boşluğu doldurursunuz” diyor. “Kafamızda büyük bir boşluk var ve bu boşluk bir amaçla doldurulmalı- hayatta bir amacınız olmalı. Kadınlar genellikle erkeklerle ve evlilikle meşgul olurlar. Sonra evlendiklerinde çocuk istiyorlar, sonra torun istiyorlar, bu böyle devam ediyor, biyolojik olarak meşguller ama yaratıcı olarak değiller.”

“İnsanlar, özellikle de kadınlar yalnızlıktan korkuyor,” diye devam ediyor, “ama yalnızlık bir yanılsamadır, tıpkı ölüm gibi. Mısır’da eğitimli bir kadın bulursunuz, belki profesördür, kocası onu döver ve baskı yapar ama kadın yalnız kalacağı için kocasından boşanmaya korkar. Hayatımda yalnızlığın cennet olduğunu keşfettim! Yazmak için yalnızlığa, sessizliğe ihtiyacım var. Yapacak bir şeyiniz olmadığında- kafanızın içinde- kendinizi yalnız hissediyorsunuz. Ama beni bir odaya, hatta bir hapishaneye koyarsanız, yapacak bir şeyim, söyleyecek bir şeyim, yazacak bir şeyim olur, meşgul olurum, bu nedenle kendimi yalnız hissetmem.”

Yazmak Nawal’ın yaratıcı aracı olmuş ama yaratıcılığı çok geniş bir alan olarak görüyor. Bana tıpta bile yaratıcı olunabileceğini söylüyor. Nawal artık bir Tanrı’ya inanmıyor ve dinin baskısı nedeniyle dini küçümsüyor ama yaratıcılığa kesinlikle inanıyor. “İnsanlar ‘Sen inançsızsın’ dediklerinde, ‘Hayır, ben pek çok şeye inanıyorum’ diyorum. Kendime inanıyorum- bu bir numara. Yaratıcılığa inanıyorum. Adalete inanıyorum, sevgiye inanıyorum, özgürlüğe inanıyorum. Kendime nasıl inançsız diyebilirim?”

Bana veda ederken söylediği sözler, kendi yaratıcılığım için cesaretlendirici sözler. “Cesur olmalısın,” diyor bana. “Ne istiyorsan yaz, ölüme bile gitsen- benim fikrim bu. Korkma.”