Son Üç Dakika

Orijinal fiyat: 138.00₺.Şu andaki fiyat: 103.50₺.

İnsan, bu evrende kaybolmuş gibi hissedip sığınacak bir liman, tutunacak sağlam bir dal, kendini yakından tanıyacağı bir yer ya da kendini unutacağı -ki bunu her zaman yapar, çünkü insan (nisyan) unutan bir varlıktır- bir yer arıyorsa, Son Üç Dakika’nın gizil evreni onu bekliyor.

Yazar Hakkında

1981 yılında doğdu. Yükseköğrenimini Anadolu Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü’nde tamamladı. TRT Müzik, Flash TV, TGRT Haber ve Barış TV kanallarında; Uğur Dündar, Müjdat Gezen, Yaşar Nuri Öztürk gibi isimlerin gerçekleştirdiği programların yönetmenliğini yaptı. Bir senaryo, bir kısa film ödülü bulunuyor. Çeşitli dergilerde öykü, inceleme ve makaleleri ile yer aldı. 2018 yılında Yazı-Yorum Dergisi’ni, 2020 yılında Yazı-Yorum Çocuk Dergisi’ni, 2021 yılında ise Edebiyat Gazetesi’ni kurdu. Yazım yolculuğuna, Yazı-Yorum Dergi ve Edebiyat Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni olarak devam etmektedir. Beş öykü seçkisi derledi. Birçok yazarın yazım yolculuğuna eşlik eden yazar freelance olarak editörlük yapmaya devam ediyor. Yedi dönemdir Öykü Atölyesi’nde eğitmenlik yapmaktadır. Hâlen resim sanatıyla ilgilenen Zeynep Eşin, altı karma sergiye katılmıştır. Bir onur plaketi sahibidir.

Zehra, Leyla, Asya ya da Ayşe…
Bambaşka isimlerin gölgelerine hapsolmuş, kalbinizi yarıp geçmeye meyilli hayatların
anlatısıdır elinizdeki bu kitap.
Kadınlığa, başkaldırıya, aşka, isyana ve daha nice saklı kalmış duyguya ait öyküler peşi sıra
sıralanıyor sayfalar boyunca. Hikâyelerin hiçbiri okuyucuya ne bir ders ne de bir tavsiye
vermek niyetinde. Kelimeler ruhunuza ince ince dokunarak geçip gidiyor gözlerinizin
önünden. Bu coğrafyaya ait hayatlar bu coğrafyanın hakikatleriyle örtüşerek çıkıyor
karşınıza. Şaşırtıcı, can acıtan, fakat bir o kadar da zihinlerde anlamlı izler bırakan
yaşamların göbeğinde buluyorsunuz kendinizi.
Zeynep Eşin; bizi edebiyatın kılcal damarlarında gezdirirken, âdeta bir performans sanatçısı
hüviyetine bürünüyor. Edebi üslubunu ustalıkla ve cesurca sergiliyor. Kapalı anlatımlar,
bilinç akışı, geri dönüş ve röportaj tekniği ile okuyucusunu edebî bir doyuma ulaştırıyor.
Affan Fatih Öztürk

Gündelik hayatın içinde, başına hep bir ama eklediğimiz acıların, katman katman açılarak
anlatım zenginliği ile mazeretsiz olarak gözler önüne serildiği ve “şiddete uğrayan tüm
canlıların gerçek acıları ile yüzleşebilmemiz benim tek umudumdur,” diyen yazarın dokuz

öyküsünü bir araya getirdiği ilk kitabı Son Üç Dakika.
Görmezsen anlayamazsın, duymazsan duyuramazsın. Gördüğünü anlatman duyduğunu
haykırman için duvarın ardını görebileceğin bir ses bu öyküler. Duvarın ardı gül bahçesi
değil. Yazar Son Üç Dakika’da, ancak duvarın ardına geçmeyi başarabilirsek
görebileceğimiz acıları, ete kemiğe büründürmüş ve bu acıları okurlar için katman katman
açmış.
Gerçeklerin duru temiz bir dille ama can yakan bir sesle anlatıldığı Son Üç Dakika’da, umut
gerçeği görebilmemizde gizli…

İlknur Demir

Sayfa Sayısı: 80

Ebat: 12,5×19,5

Ağırlık: 78 gr.

ISBN: 978-625-7537- 87- 2

Basım Yılı: 2022

Değerlendirmeler

Henüz değerlendirme yapılmadı.

“Son Üç Dakika” için yorum yapan ilk kişi siz olun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son yıllarda öyküye olan ilginin artma sebepleri neler?

Kitap okumanın insanı iyileştirdiği, onardığı tartışmasız bir gerçektir. Bunu tartışmaya açanların aklına şaşmam, fakat deneyimsizliğine üzülürüm. Yazmak ve anlatmak yazan için; okumak da, okuyan için terapidir. Denilebilir ki, yazarın anlattığı kendi derdi, kendi hikâyesidir ama okurun öyle mi? Evet, öyledir. Yazarın “anlattığı aslında senin hikâyendir.”

“İnsan kendini yalnızca insanda tanır”, demiş Goethe. Başkasının hikâyesinde, kurgu veya değil, kendimizi seyre dalar, kendi hikâyemizi okur, çözer veya dokuruz. Yazarın içini döktüğü yerde, okur içine döner. Kendisiyle, geçmişiyle, şimdisiyle veya geleceğiyle yüzleşir. Kitap okurken sayfaya diye aynaya bakarız çoğu zaman. Şairin dediği gibi, aynada iskeletimizi görmeye kadar varamasak da, varırız bir tespitin, teşhisin, tedbirin menziline. Hiç değilse kendimizle baş başa kalır, baştan ayağa, şöyle bir muhasebe yaparız. Eleştirilerden kafamızı kaldırır, sağımıza solumuza, önümüze özümüze bakarız.

Edebiyat, kısa bir süre sonra havasız kalan gündelik hayatlarımıza pencereler açar. Hayatlarımızı havalandırır. İçeriyi sadece temiz hava ile değil, yepyeni dünyalar ve hayaller ile doldurur.

Hem öykü yazarları hem de okurlar açısından öyküye dair bir ilginin varlığı belli. Artma meselenin modern hayat ile ilgisi olduğunu düşünüyorum. Öykü etkinlikleri, yarışmalar, öykü kitaplarının yayınevlerince istekle, hatta aranarak yayımlanışı da bu ilginin göstergesi sayılabilir. Tezer Özlü “Kısa öyküyü dünyayı anlatma, görme biçimime en uygun dal olarak görüyorum.” der. Öykü, romana göre yapısı (kısa) modern insanı rahatlıkla yakalayabilecek bir tür. Yani öykü, kısa ve yoğun yapısı, anlam açıklığı ve gündelik hayata denk düşen yalın, dolaysız anlatımı ile modern insanın beklentilerine cevap verebiliyor.

En beğendiğiniz yazarlar kimler?

Özellikle Latin Amerika Edebiyatı ve Rus Edebiyatı vazgeçilmezlerimdir. Latin edebiyatında; Pablo Neruda, Jorge Luis Borges, Julio Cortazar ve Gabriel Garcia Marquez; Rus edebiyatında ise Puşkin, Gogol, Turgenyev, Çehov, Gorki, Tolstoy ve Dostoyevski kitaplarını belirli aralıklarla tekrar tekrar okuduğum yazarlar. Özellikle Rus klasikleri, yolu yazın dünyasından geçen herkesin defaten okuması gereken rehber kaynaklar gibidir.

Özellikle dil açısından Lispector, atmosfer açısından Kafka, kötümserlik açısından Bernhard, sadelik açısından Camus, psikolojik derinlik açısından Zweig ilk aklıma gelenler.

Öykücülere gelecek olursam tabii ki Sait Faik, Tomris Uyar, Sabahattin Ali, Yusuf Atılgan, Onat Kutlar ve Haldun Taner. Günümüz yazarlarından ilk aklıma gelen birkaç isim söylemek isterim: Selim İleri, Deniz Poyraz, Fırat Pürselim ve Polat Özlüoğlu.

Dünya ve Türkiye öykü dünyası aynı yönlerde mi ilerliyor?

Geçmiş, ideolojik anlamda harcanmış yıllar ama aynı zamanda yaratıcılığında olduğu yıllarmış bana göre… Bir yanda yok edicilik bir yanda yaratıcılık.

Yakın tarihe gelecek olursak, henüz kendini bulmuş bir yüzyıl diyebilir miyiz bilmiyorum. Bütün kahramanlar geçen yüzyıllardan kalma. Henüz klasikleri bile hatmetmiş değiliz. Araya karışmış birçok roman ve yazar var.  Bazı şeyler bugün anlaşılıyor, ne dedikleri ne anlatmak istedikleri. Birilerine bir şeyleri hatırlatmak için düğmeye basılmalı, araya sıkışmışları göstermeli, herkes kendi hayatına çok fazla döndü, eskiden dünyaya bakılırdı. Şimdi çokta dünyaya bakıyormuşuz gibi gelmiyor bana. Türkiye’de bir sıkışmışlık var kalıplara esir kalınmışlık oysa edebiyat en özgür olduğumuz alandır. Yinede inancımı kaybetmiyorum ve Türk Edebiyatı’nın güçlü bir öykü damarı olduğuna inanıyorum.  Özellikle genç yazarlar giderek artan oranda öyküye heves ediyorlar ve başarılı örnekler veriyorlar. Bizi ileriye taşıyacak olan genç bir damar, gelecek için en iyi garantidir.

Bunları da sevebilirsin